Ayeti Kerimede Yüce Rabbimiz “ Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.”( Bakara :3) Buyrur. Rasulullah (s.a.v.) de “Bir hurma tanesinin yarısıyla dahi olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun.”( Buhari ,Edeb:34) buyurmaktadır.
İnfak, Allah’ın verdiği nimetlere şükürdür. Her türlü infak malı ve malın bereketini artırır. Yoksul zümrelerin eline geçen para her şeyden önce insan onurunu yükseltir, iş gücü kalitesini artırır. Bunun yanında artan satın alma gücü sayesinde yükselen talep hacmi ekonomik hayatı hareketlendirir. İnfak sayesinde zenginle fakir arasında güven, saygı ve sevgi oluşur. Böylece İslâm kardeşliği de gerçekleşir.
Rasulullah s.a.v.’in benzetmesiyle Müslümanlar tek vücut gibidir. Vücudun bir azası sızlayınca bu ağrıyı diğer organların duymaması, bu derdi paylaşmaması mümkün mü? Toplumda fakirlerin haklarına riayet edilmemesi, vücuttaki bir uzvun kanaması gibidir; vaktinde tedbir alınmazsa kan kaybı daha çok hastalanmaya, belki ölüme yol açar. Fakirlerin haklarını ihmal sosyal bir kanamadır ve vaktinde tedbir alınmazsa sosyal bünyenin sağlığını yitirmesine yol açacaktır. Bu durum, toplum üzerindeki ilahî yardımın, rahmet ve bereketin çekilmesi demektir. Bugün toplumumuzda görülen ekonomik problemlerin önemli bir kısmı bu hastalıkla ilgilidir.
Mümin, Allah yolunda dağıtmanın bir görev ve sorumluluk meselesi olduğunun bilincindedir. Her çeşit malı ve nimeti, asıl kaynağı olan Allah’a nisbet eder. “Onlara rızık olarak verdiklerimizden…” ifadesi müminin özel mülk ve gerçek malik anlayışını düzenler. Böylece infak eylemi, kişinin dağıttığı şeylerin kendi özel malı olmadığını, kendi özel mülkiyetinden tasarrufta bulunmadığını hatırlatarak onun bencilliğini kırar. Müminlerin tüm yaptıkları, Allah’ın verdiği rızıktan infak etmektir. Öyleyse aslında mümin bir postacıdır, bir veznedardır, bir emanetçidir.
Kur’an’da genellikle iyiliklerin sevabı bire on olarak gösterildiği halde, Allah yolunda yapılan infakın sevabının bire yedi yüz ve daha üstü olduğu bildirilmiştir. Bu da infakın Allah katındaki değerini gösterir. Şüphesiz infakın birçok faydası bulunmaktadır. Bu faydaların başında, infak eden kişinin başkasına karşılıksız yardımda bulunmanın iç huzurunu yaşaması gelir. Diğer taraftan infak sayesinde kişi kibir, gurur, cimrilik ve bencillik gibi dinimizce yerilen kötü vasıflardan kurtulur. Unutmamak gerekir ki toplumda fakir-zengin ayırımı yerine saygı ve sevginin, kin ve nefret yerine kardeşliğin oluşmasının en büyük vasıtalarından birisi infaktır.
Bir kişi bağlanmış bir deveyi Hz. Peygamber s.a.v.’e getirerek, “Bunu Allah yoluna bağışlıyorum.” dedi. Hz. Peygamber s.a.v ona, “Bunun karşılığında, kıyamet gününde sana yedi yüz deve verilecektir ki, hepsi nişanlanmıştır.” buyurdu.
Ebu Hüreyre r.a.’tan rivayete edildiğine göre, Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu:
– Durumuna göre bir gümüş para yüz bin gümüş parayı geçebilir.
Oradakiler;
– Bu nasıl olur, dediler. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu:
– Bir adamın iki gümüş parası olsa birini tasadduk etse; diğer adamın da pek çok malı olmuş olsa da ondan alıp yüz binini infak etse durum nasıl olur? Bir düşünün!..” (Buharî, Tefsir 146; Müslim, Zekât 21),
Sevdiğimiz malı verebilmek
Allah yolunda yapılan harcama, hele de bu harcamanın malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi “birr/üstün iyilik” derecesine ulaştırır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça birre/iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah bilir.” (Âl-i İmran, 92). Bu ayet indiği zaman, birçok sahabi Hz. Peygamber s.a.v.’e müracaat ederek en çok sevdikleri şeyleri Allah rızası için bağışladıklarını bildirmişlerdir. Mesela Ebû Talha r.a., Mescid-i Nebevî’nin karşısında bulunan ve Beyraha denen çok kıymetli bahçesini vermiştir. Hz. Ömer r.a. da Hayber’den hissesine düşen değerli ganimet toprağını vakfetmiştir. Zeyd b. Hârise r.a. “Seyl” adındaki ünlü atını tasadduk etmesini Hz. Peygamber s.a.v.’den istemiş, O da atı Üsame b. Zeyd r.a.’a vermiştir.
Hasan-ı Basrî k.s. şöyle der: “Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için sadaka olarak verirse bu ayetteki “birr”e mazhar olmuş olur.” İbn Ömer r.a. da sadaka olarak sık sık şeker dağıtır ve ardından “Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe, fazilet ve üstün sevaba erişemezsiniz.” ayetini okuyarak: “Benim de en çok sevdiğim tatlıdır..” diye eklermiş.
Hz. Câbir r.a., “Ben hicret edenlerden veya ensardan mal sahibi olup da infakta bulunmayan hiç kimseyi hatırlamıyorum.” diyerek sahabenin tavrını anlatmıştır.
Nafi r.a. anlatıyor:
“İbn Ömer r.a. bir şeyi fazla sevdi mi, onu hemen Allah yolunda feda ederdi. Köleleri onun bu huyunu bildikleri için aralarından azat olmak isteyen biri kendini ibadete verirdi. O da hemen azat ederdi. Dost ve arkadaşları ona:
– Vallahi bunlar seni aldatıyor, dediler. O da;
– Allah yolunda bizi aldatanlara aldanmayı biz de kabul ediyoruz, dedi.
Bir akşamüzeri onunla beraberdim. Hatırı sayılır bir bedelle satın aldığı rahvan bir devesi vardı, ona binmişti. Bir ara devenin yürüyüşü çok hoşuna gitti. Hemen deveyi çöktürüp bize;
– Yular ve semerini çıkarın ve onu nişanlayıp kurbanlık develerin arasına bırakın, dedi.” (Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe, 2/231 Cenabı Allah cümlemize rızası doğrultusun da infak etmeyi nasip ve müyesser eylesin. Amin. Her halde Tevfik ve hidayet yüce Allah’tandır.